BENİM DE SÖYLEYECEK BİRŞEYLERİM VAR...

ANASAYFA

PROFİL

CV

FOTOĞRAFLARIM

VİDEOLARIM

YAZDIKLARIM

ÇİZDİKLERİM

İLETİŞİM


Resim Yüklenemedi...



The Karate Kid

Çocukluğumuzun en favori filmi Karaket Kid’di. 1984 yapımı bu filmde annesiyle beraber California’ya taşınan kahramınımız Daniel Larusso’nun kazara şehrin Karate dojosunda nam salmış bıçkın delikanlılarına bulaşması sonrasında yediği kaçınılmaz dayak sonrasında Bay Miyagi’nin ortaya çıkması ve filmin kahramınını serserilerin elinden kurtarmasıyla bütün aksiyon başlar. Bu Japon-Amerikan kardeşliği bakarlar ki kaç kaç nereye kadar, bu gidiş gidiş değil dojonun efendisi ile konuşmaya ve Daniel’in korkularına bir son vermeye karar verirler. Ama evdeki hesap çarşıya uymaz, dojodaki sensei kötü kötü, ahlaksız mı ahlaksız bir adam çıkmasın mı… Çıksın. Nihai anlaşma şöyledir, Daniel karate turnuvasına katılacak, serserilerde onu rahat bırakacaktır. Tabii burada ki esas sorun Daniel’in karate bilmemesidir. Ama Japonya’nın bağrından çıkan Bay Miyagi Daniel’e arabalarını cilalata cilalata karateyi öğretir. Miyagi’de az buz değil. Bir taşla iki kuş… Yok neymiş cilala parlat, bütün arabalar pırıl pırıl oldu… Cilala parlat, Japon bahşesinin bütün ahşapları zımparalandı. Bilek yukarı, bilek aşağı; bahçenin bütün çitleri verniklendi. Ohh ne ala iş… Karate öğreteceğim diye bedavaya çalıştır sen çocuğu. Miyagi bir de Dojo açsa var ya, mahallenin bütün zımpara, vernik, araba yıkama cilalama işlerini kapar, üstüne bir de çalıştırdığı çocukların ailelerinden “Ben bu çocuklara karate öğretiyorum” diye para alır. Az çakal değil bu Miyagi.

Neyse hikayeye geri dönelim, filmin kahramanı bu bedava işçilikleri esnasında şaka maka karateyi öğrenir. Turnuva günü de gelmiş çatmıştır. Bu kuralları bilmeden turnuvaya girsin mi, bir de üstüne üstlük sakat sakat dövüşerek turnuvayı kazansın mı; kazansın… Herkes için mutlu son..

Daniel hem karate turnuvasının şampiyonluk kupasını, hem de filmin başrol kızını kapar.

Bu filmi üst üste o kadar fazla seyretmiştik ki, belli zaman sonra televizyon sesini kapatıp filme seslendirme yapabilir hale gelmiştik. Tabii içimdeki uzak doğu sevdasının tohumları bu filmle atılmıştır. Ranzanın tepesinden uçan tekme atarak aşağıya atlamam da bu filmi seyretmemin akabinde olmuştur.

Hala hiç sıkılmadan seyredebileceğim bir filmdir bu…

Geçen günlerde de tesadüfen televizyonda bu filmin tekrar çevrimine rastladım. Aynı hikaye, aynı ana fikir, senaryoda ufak değişiklikler, kurgu aynı… Ama 2010 yapımı olan bu filmi de oldukça başarılı buldum. Başrollerde Jackie Chan ve Jaden Smith (Will Smit’in oğlu) oynuyor. Hikaye bu sefer Çin’de geçiyor. Çin’le ilgili çok güzel sahneler var filmde. Özellikle Yasak Şehir ve Wudang dağları mutlaka görmem gereken yerler listesindeki yerini aldı.

Dedim ya kurgu aynı diye… Cilala parlat bu filmde ceket giy, çıkar, as’a dönmüş. Yine bir kız ve yine serseri çocuklar var. Son yine aynı son…

Photo by Jasin Boland – © 2010 CTMG,

Eskikerden hayatımda vazgeçilmez bir yer almış bu filmin yeniden yorumlanmasını seyretmek gerçekten güzeldi. Zaman bulabilirseniz seyretmenizi tavsiye ederim...

 

Yorumlar:

Banu tarafından yapılan yorumun tarihi: 7/26/2012 2:41:42 PM
Vikingler den de bahset lutfennn